YARATICILIK, YIKICILIK VE BOYUN EĞME
Dünyaya, çevresine ve kendisine karşı insanın tutumunu üç başlık altında toplanabilir: yaratıcılık, yıkıcılık ve boyun eğme.
YARATICILIĞI BASKILAYAN BOYUN EĞME
Eğer kişi çevresine boyun eğmeyi ve uyum sağlamayı bir yaşam biçimi olarak belirlerse zamanla bir değersizlik ve boşunalık hisseder. Kişi dürtülerinin esiri olduğunda, dürtülerine boyun eğdiğinde de aynı boşunalık hissi ile karşılaşır. Aslında insanların çoğu bir düzeyde ve bir biçimde yaratıcılık yetisine sahiptir. Yaratmaktan vazgeçmek, görünürde bir coşku bile olsa derin bir çökkünlüğün belirtisidir. Bu kişiler zaman zaman yaratıcılıklarının tadını aldıklarında bir tutsaklıktan çıkıyormuş gibi olurlar.
YARATICILIĞA İZİN VERMEYEN GERÇEKDIŞILIK
Bazı insanlar ruhsal açıdan sağlıklı gözükseler de gerçekdışı bir yönleri vardır. Bu gerçekdışı yön ve çevrelerini çarpık yorumlamaları onların rutin işleri yapmalarını ya da normalmiş gibi gözüken bir yaşam sürdürmelerini engellemez. Ama çevrelerinden yararlanamazlar, yaşamlarına katkıda bulanacak yaratıcı edimlerde bulunamazlar.
YARATICILIĞI DURDURAN GERÇEKÇİLİK
Bazı insanlar da o kadar nesnel gerçekliğe saplanırlar ki öznelliklerini ve yaratıcılıklarını kaybederler. Nesnelliklerinin yoğunluğu hayal güçlerini ketler. Bu kişilerin arasında iç dünyasıyla bağlantı kuramayanlar vardır. Örneğin bazı dışadönük kişiler düşleriyle bağlantı kuramaz ve onları anımsayamaz.
YARATAMAMAK İNSANI HASTA EDER
Yukarıdaki durumlar zamanla insanda bir çözülme yaratır. Hatta bir çöküşe bile neden olabilir. Böyle bir çözülme ve çöküş yaşamamak için kendi başına çabalayan o kadar çok insan vardır ki... Bazen kendileri fark ederek bazen de çevrelerinin zorlamasıyla psikiyatrik tedaviye başvururlar. Çünkü artık yaratıcılıkları tükenmiştir.
İNSAN, YARATIR
Yaratıcılık insan yaşamının her alanında görülür. Oyun oynarken, sorun çözerken, yemek yaparken, giyinirken, bir evi dekore ederken ya da düş görürken yaratıcılık iş başındadır. Elbette yaratıcılığın zeka ve yetenek ile bağlantısı yadsınamaz.
YARATICILIĞA SALDIRAN YIKICILIK
Yaratıcılık açısından bakarsak yıkıcılık bir başkasının yaratıcılığını ya da yaratımını yok etmektir. Savaşlarda gördüğümüz ileri düzey yıkıcılıkta bir toplumun ürettiği herşey, tüm şehir yok edilir ki bunun en ağır biçimi Hiroşima ve Nagasaki’de ABD tarafından yapılmıştır. Şimdi aynı yıkıcılık Ortadoğu’yu yok etmektedir. Böyle yıkıcılıklarda insanlar, asker ya da sivil olarak ayrılmaz. Tümden bir yok ediş vardır. Hatta bu tümdenlilik tüm canlılar ve cansızlar olarak her türlü varlığı kapsar. Taş taş üstünde bırakmaz, bitki, hayvan, insan yaşatmaz.
Yıkıcılık, bireysel olarak görüldüğünde, hapis, işkence ve zulüm kişinin ruhsal yaratıcılığını yok ederken onun insanlığını elinden alır. Bu haliyle kişi ruhsallığı ve bireyselliği olmayan, yaşayan bir varlık haline getirilir. Bu yalnızca erişkinler arasında yaşanan bir durum değildir. Çok daha sık ve örtük bir biçimde erişkin ve çocuklar arasında görülür. İlişki içinde uygulanan psikolojik baskı ve şiddet yaratıcılığı bozar. Bu bazen sınav baskısı gibi dolaylı yollarla da olur. Ülkemizde eğitim sisteminin yaratıcılığa verdiği önem fark edilemeyecek düzeylerdedir.
BOYUN EĞDİREN YIKICILIK
Yıkıcılık bir boyun eğdirme uğraşısıdır. Sonunda saldırıya uğrayan kişi yaratıcılığını iyice gizler ve sahte bir var oluş ile yaşamını sürdürür. Bu aşamada canlılık ve ölülük arasındaki fark çok azalır. Bu durum bir topluluk olarak yaşanıyorsa o topluluğun ölüme karşı duyarsızlaştığı da görülür. Ne yazık ki şu sıralarda böyle bir toplum haline gelerek her türlü ölüme karşı duyarsızlaşmış haldeyiz. Askerlerin, kadınların, çalışanların, yolcuların vb. ölüm haberleri art arda gelmekte ve toplumda ölümleri durdurabilecek bir tepki oluşmamaktadır.
YIKICILIĞA KARŞI BİR BAŞKALDIRI OLARAK YARATICILIK
Halbuki yaratıcılık bir tepkidir. Öyle bir tepki ki kişi içinden gelen kaynaklarını kullanır ve ürettiği çözümler ile yaşadığı soruna karşı başkaldırır. Bu sorunu alt ederek canlanır ve yaşamda kalır. Sanatçıların üst düzeydeki yaratımlarında bile kişisel bir başkaldırının yetenekle buluşup yapıta dönüşerek sanatçının yaşamda kalmasını sağladığını görebiliriz.