• ÖNCE ÇOCUKLARIMIZ

  • ÖNCE KADINLARIMIZ

  • ÖNCE AİLELERİMİZ

  • ÖNCE GENÇLERİMİZ

  • ÖNCE YAŞLILARIMIZ

YAS TUTMAYI ZORLAŞTIRAN ETKENLER

YAS TUTMAYI ZORLAŞTIRAN ETKENLER

Birincisi kişinin ruhsal yapısıdır. Gelişimi engelleyici ve örseleyici bir çocukluk geçirmiş, olağan çocukluk gereksinimleri yeterince karşılanmamış kişiler yas tutmakta ve üzüntü yaşamakta zorlanabilirler.

İkincisi kaybedilen kişi ile o yaşarken kurulmuş olan ilişkinin doğasıdır. Bu ilişki çok bağımlı, çok örseleyici, çok engelleyici bir ilişki ise bu kişinin yasın tutulması zorlaşacaktır.

Üçüncüsü kaybın yaşandığı biçimdir. Ani kayıplarda, ölen kişinin cesedinin çok zarar gördüğü ya da bulunamadığı durumlarda yasın tutulması zorlaşır.

Dördüncü etken pek sık karşılaşılmayan bir biçimde sevilen kişinin kaybedilmesidir. Böyle durumlarda kişinin çevresinde benzer kayıplar yaşayan kişilerin olmaması nasıl bir yas tutacağını bilememesine ve çevresi tarafından anlaşılamamasına neden olmaktadır.

Beşincisi duygu ve düşüncelerin dile getirilmesinde yaşanabilen zorluklardır. Diğer aile üyelerinin üzülmesini istememe, kaybın hatırlanmaması için konuşmama gibi durumlar yasın tutulmasını engeller.

Yukarıdaki paragraftaki ilk dört etken için normal yaşamda bir şey yapılamaz, çünkü kaybın yaşanmasıyla birlikte geçmişte kalmışlardır ve artık kişinin kaderi olmuşlardır. Bu yüzden son etken çok önemlidir ve yasın tutulmasının sağlar. Eğer bir yolla kişinin, yasıyla ilgili duygu ve düşüncelerinin dile getirebilmesi sağlanırsa yas tutulmaya başlanır, süreç ilerler, duygular sakinleşir ve değişir, yaşama uyum artar. İlk etken olan kişinin kişilik özellikleri ile ilgili de yapılabilecekler vardır. Hatta yaşanan yas ile eskiden gelen sorunlara bakma şansı bile elde edilebilir. Ama bu ancak profesyonel bir biçimde, bu konuda deneyimli bir psikoterapistle birlikte yapılabilir.

Yukarıdaki beş etkenin her biri farklı düzeylerde yası etkilerler ve birinde ya da birkaçında yaşanabilecek yoğunluk yasın tutulmasını engeller, güçleştirir. Bu durumda da psikoterapötik yardım almak gerekir.

Yasın tutuluş biçimi çok özeldir. Kişilik özelliklerinden etkilendiği için, ayrıntıları herkes için farklıdır. Bir aile içinden birisi öldüğünde diğer aile üyelerinin her biri farklı tepkiler verecektir. Farklılıklarla takılmamak, kabullenmek ve empatik bir yaklaşımla onları anlamaya çalışmak gerekir.

Kişisel yas tutabilme yeteneğimizin ve gücümüzün kaynakları yaşamımızın ilk yıllarında gizlidir. Eğer kişinin ona yeterli bir bakımı sunan, seven, güven veren, sürekliliği olan, ayrılmaya ve büyümeye izin veren ve karşılıklı bir ilişki kurabilen bir annesi ve ailesi var ise yas tutma açısından daha yetenekli olacaktır. Bu yeteneğini geçmişteki deneyimlerinden, bakılmanın, sevilmenin, güven almanın, büyümesine izin verilmenin sayesinde iç dünyasında oluşturduğu, kendisine bunları veren ebeveynlerine ait anılarından alacaktır. İnsanlar iç dünyalarında, çevrelerindeki insanlarla ilgili anı adacıkları oluştururlar, o kişilerle ilgili anılarını saklarlar. Bu anı adacıklarına da ilişki kurdukları kişinin ismini verirler, annem, babam, erkek kardeşim, arkadaşım gibi. Bu anı adacıklarıyla ilgili bilgiler sorulduğunda bilinçli kısımlarını anlatırlar. Ama bir de bunların her zaman dile getirilmeyen bir kısmı vardır ki o da kişinin kendisiyle ilgili kısmıdır. Çünkü yaşamımızdaki her kişiyle ilgili anılarımızı kaydederken biz de orada ve bu kişilerle ve olaylarla bir biçimde etkileşim içindeyizdir. Yani seven bir annenin sevilen çocuğu, ağlayan bir kardeşin teselli eden abisi/ablası ya da bir doğumgününü kutlayan bir ailenin üyesi gibi. Eğer bu etkileşimlerin genelinden doyum almış ve çok örselemeyen ama geliştiren zorlanmalarla büyümüş, kayıplar yaşayabilmiş ve bunları özümseyebilmiş isek ya da çevremizdeki bizim için önemli kişilerin yaşadıkları kayıplarla nasıl baş ettiklerini gözlemleyebilmiş isek yasla karşılaştığımızda daha şanslı olacağızdır.