• ÖNCE ÇOCUKLARIMIZ

  • ÖNCE KADINLARIMIZ

  • ÖNCE AİLELERİMİZ

  • ÖNCE GENÇLERİMİZ

  • ÖNCE YAŞLILARIMIZ

ÖLÜMÜN ARDINDAN YAŞANAN İLK ANLAR

ÖLÜMÜN ARDINDAN YAŞANAN İLK ANLAR

Bir sevdiğimizin öldüğü haberini aldığımızda önce bir şok yaşar hemen ardından bu haberi bilincimizde işlemeye çalışırız. Bu habere karşı düşünsel, fiziksel ve duygusal olarak tepkiler vermeye başlarız. Buradaki zihinsel ve duygulanımsal işleme sürecine izin veriş sayesinde düşünceler ve duygular farklılaşırlar. Bunlara izin verdiğimiz ölçüde de yas tutmaya devam ederiz.

Yas tutma sürecinde farklı evrelerden geçilir. Bu evreler her zaman ayrı ayrı yaşanmaz. Bazen bir tanesi daha ön plana çıkar, bazen iç içe geçerler, bazen ard arda yaşanırlar. İlk anlarda kaybın duyulmasıyla birlikte bir şok yaşanır ve ölüm haberi anlaşılamaz hatta inkar edilmek istenir. Bu aşamada çevredeki insanlar, akrabalar, yakınlar ve arkadaşlar devreye girer. Cenaze töreniyle birlikte, taziyelerin gelmesiyle birlikte yakınını kaybeden kişi hem çevresel bir destek bulur hem de bu sırada acı gerçeği kabullenmeye başlar. Her taziye, her başsağlığı, kaybın tanınmasını sağlar. İlk anlarda, ilk günlerde kişi sık sık "Neden öldü? Neden bizi bırakt? Ölmüş olamaz. Ölmemeli." gibi sorularla ve çıkışlarla kaybını sorgular ve kabul etmek istemez. Ama zaman geçtikçe sorular azalır, cenazenin yapılması, kaybedilen yakının gömülmesi, mezar ziyaretleri ile birlikte, ne kadar direnilmeye çalışılsa da kişi kayıp gerçeğiye yüzleşir. Her yüzleşme kaybın kabullenilmesine katkıda bulunur. Kabullenme sürecinin başlamasıyla birlikte duygular ortaya çıkar, öfkelenme ve kızgınlık başlar. Öfke farklı yönlere gidebilir, kişinin kendisine, kaybedilen kişiye, kurtaramayan doktora… Kızgınlık ve öfke yatıştığında kabullenme daha da artar ama hala sanki kaybedilen kişi geri kazanılabilecekmiş duygusu vardır ve kaybedilen kişiyle, yaşamla, Tanrıyla ve yaşamla pazarlıklar yapılır. Bu pazarlıkların bir sonuç vermediğinin anlaşılmasıyla birlikte hüzün artar. Kişi hüznünü yaşamak için kendisine izin verirse üzüntünün yoğunluğu gittikçe azalır, eski sıcaklığını kaybeder ve böylelikle yas tutulmuş olur. Artık kişi enerjisini ve dikkatini yasından başka yönlere daha güçlü, daha üretken ve daha sevgi dolu bir biçimde çevirebilecektir.

Her yasta üzüntü ve keder duyulur. Hüzün, yas tutulduğunu gösterir. Yas sırasında birçok farklı duygu hissedilebilir ama üzüntü bunların hepsine eşlik eden ana duygudur. Üzüntü, sanatçının çamurundaki su gibidir. Yeterli düzeyde olursa toprağa biçim verilmesini kolaylaştırır, hiç su olmazsa toprak kurur ve parçalanır, toz olur, çok olursa toprak gevşer, biçim alamaz. Hüznün yaşanmasının, ağlamanın kişiyi toparlayan bir yönü vardır.

Yukarıdaki süreçte yasın kabullenilişi de her aşamada artar. Her aşamada düşünsel ve duygusal yoğunluklar dalgalanır. Her aşam tekrar tekrar yaşanır, ta ki yüklerini boşaltıncaya, sakinleşinceye kadar. Bu evrelerin süreleri kişiden kişiye değişir. Ama genellikle 6-18 ay arasında bir süredir. Kaybın yıldönümü yaşanırken alevlenen duygular da yatıştıktan sonra kişi normal yaşamını sürdürmeye devam edebiliyorsa olağan bir yas süreci yaşanmış demektir.