• ÖNCE ÇOCUKLARIMIZ

  • ÖNCE KADINLARIMIZ

  • ÖNCE AİLELERİMİZ

  • ÖNCE GENÇLERİMİZ

  • ÖNCE YAŞLILARIMIZ

ÇOCUKLAR NASIL YAS TUTAR?

ÇOCUKLAR NASIL YAS TUTAR?

Çocukluğunda yakınını kaybetmiş olan birisi yaşı ilerledikçe önceki kayıplarını daha iyi anlar ve etkilerinin farkına varır. Çocukluğunda kaybı yaşamış olan birey olgunlaştıkça hayatının ileriki ve daha elverişli bir safhasında mutlaka tekrar yasını tutacaktır. 

Çok küçük çocuklar büyük olanlardan niteliksel olarak farklı konuşurlar. Birçoğu ölümün evrenselliğini, kalıcılığını ve işlevleri sonlandırıcı özelliklerini 10-12 yaşına kadar anlayamaz. Ölümün geri dönüşümlü olduğunu zanneden okul öncesi çocuk “annem ne zaman dönecek” sorusunu devamlı sorar, ta ki bilişsel yetileri ölümün kalıcılığını kavrayana dek.

Sıklıkla küçük çocuklar duygularını tarif edecek ve ihtiyaçlarını söyleyebilecek dil yetisine sahip değildir. Bir erişkin gibi, hissettiklerini dile getirerek rahatlayamazlar. Bunun yerine davranışsal ve sembolik yollarla iletişim kurarlar. Mesela bebek gibi davranma veya dışa vurma davranışlarıyla ihtiyaçları olan ilgiyi çekmeye çalışırlar. Ebeveyn kaybından sonra hissedilen acı ve yalnızlık oyunlarla ve sanatla ifade edilebilir. Bu davranışsal dışavurumlar çocuğun duygusal durumunu fark edebilmek için ve nasıl baş ettiğini anlayabilmek için faydalı araçlardır.

Çocuk gerçeği ve hayali her zaman ayırt edemediğinden bazen suçluluk gelişir. Ebeveynini kaybetmiş bir çocuk onun hastalığından veya ölümünden kendini sorumlu tutabilir. Eğer yanında bu konuda kendisine destek olacak bir yetişkin yoksa bu durum yası olumsuz olarak etkiler.

Çocuğun baş etme mekanizmaları erişkinlerinkinden çok daha yetersizdir. Çocuğun  imkanlarının kısıtlı olması; yaşam deneyimlerinin azlığına, bilişsel yetilerinin gelişmemiş olmasına ve dikkat süresinin kısa olmasına bağlıdır.

Küçük çocuklar tarafından sık kullanılan baş etme mekanizmaları gerileme, bastırma, inkar ve yer değiştirmedir. Orta ve geç çocuklukta duygularını daha iyi dile getirebilir, ihtiyaçlarını ifade edebilir, sosyal destek arayabilirler. Zamanla “sorun odaklı baş etme” yönünde gelişme gösterirler ve çevreyi daha çok kontrol edebildiklerini hissetmeye başlarlar.

Çocuklar gelişim eksikliği yüzünden yakınlarındaki erişkinlerin baş etme ve iletişim kurma şekillerini taklit eder ve ebeveynin etkileriyle duygusal tepkilerini zorlarlar. Küçük çocuklar yoğun duygusal acılara uzun süre dayanamadıklarından, kayıplarını yaşamakla aktiviteleri arasında seçim yapmakta zorlanırlar.

Tüm çocuklar normal gelişimsel basamakları aşmak için mücadele veriyor olsa da, yakınını kaybetmiş olan çocuk bunların yanında yas tutmanın da gereklerini yerine getirmek zorunda kalır.

Şu iki konu önemlidir;

·        yasın ortak görünümleri,

·        çocuğun kaybettiği kişiyle ilişki kurma çabaları.

1970’lere kadar çocukların ölümün acısından korunması ve ölüm hakkındaki bilgilerden uzak tutulması ve diğerlerinin kayba verdikleri tepkileri görmemesi gerektiğine inanılırdı. Bu yaklaşım bir çok açıdan mantıklı gözükse de, çocuğun kendisini yalıtılmış hissetmesine, diğerlerinin kaybı önemsemediklerine inanmasına, çevresindekilere güveninin kaybolmasına, olay hakkında yanlış kanılar edinmesine yol açmaktadır. Aslında yastaki çocuğu tedavi edebilmenin ve onu yas tutanların arasına sokabilmenin felsefesi kültürel inançlarla ilişkilidir, ve bu açıdan evrensel olarak tanımlanmamalıdır.

ÇOCUKLARDA YASIN ORTAK GÖRÜNÜMLERİ:

Yas, kayba verilen çok yönlü bir cevaptır. Erken çocuklukta gerileme, çaresizlik, ölüme sebebiyet verme ile ilgili büyüsel düşünceler, kaybedilenin geri gelmesi ile ilgili dilekler gibi bazı tepkiler daha belirgindir. Buna zıt olarak okul sorunları, öfke, hipokondriazis, kaybedilenle özdeşim gibi diğerleri daha geç dönmede görülür. Çocukların yas tepkileri büyüklerinkine benzese de olaya verdikleri cevabın organizasyonu, yoğunluğu ve süresi bakımından farklıdır. Çocuğun yası büyüklerinkinin farklı bir versiyonu olarak değil çocuğun kapasitesine göre özgün olan bir tepki olarak değerlendirilmelidir.

Bir çok tepki kayıptan sonraki ilk aylarda daha belirgindir. Bazıları da birkaç yıl sonrasına kadar gözükmez. Worden ve Silverman bunu şöyle anlatmıştır:

Yastaki çocukları diğerlerinden ayıran davranış ve duygular vardır. Ama bunların çoğu ilk yılın sonunda hafifler. İki yıl sonra yastaki çocukların okul başarıları, genel davranışsal uyumlar ve genel özgüven açısından kendilerini nasıl gördükleri diğer çocuklardan farklılaşır.

KAYIPLA DEVAM EDEN BAĞLAR:

Önceki psikanalitik yaklaşımlar kişinin enerjisini kaybedilen nesneden uzaklaştırması gerekliliğini tartışmıştı. Ama son çalışmalar çocukların yasları ile mücadele ederken ve kayıplarına uyum sağlarken ölmüş olan ebeveyn ile ilişkilerini sürdürmeye önem verdiklerini göstermiştir. Zamanla çocuklar bağlarını sürdürmek için çok çeşitli yollar geliştirirler. Normal gelişimsel kaymaların önemini vurgulayan Silverman, Nickman ve Worden (1992) şunu vurgulamışlardır:

İçteki ebeveyn tasarımı çocuğun kaybedilenle ilişkisinin sürmesini sağlar. Bu ilişki çocuk büyüdükçe ve yasının yoğunluğu azaldıkça değişir. Boş vermek yerine kaybın anlamının devamlı anlaşılmaya ve kavranmaya çalışılması vurgulanmalıdır.

Silverman (1992) çocuğun kaybettiği ebeveynle ilişki kurma yönteminin onun bilişsel kapasitesi ile yakından ilişkili olduğunu ve zamanla değiştiğini belirtmiştir. İlişki kurma şekilleri arasında:

·        kaybedilene bir konum bulmak (şimdi cennette)

·        kaybı yaşamak

·        kaybedilenin çeşitli yönlerini ve onunla olan ilişkinin çeşitli yönlerini hatırlamak

·        kaybedilenin bir eşyasını saklamak sayılabilir.

Hayatta kalan ebeveyn kayıp tasarımının yeniden inşasına şöyle katılabilir:

·        kaybedilen hakkında konuşarak

·        cenaze ve anma törenlerine katılmasına izin vererek

·        kaybedilenin hatıralarından çocuğa vererek

·        çocuğun kayıp hakkındaki duygularına karşı dikkatli olarak

·        çocuğun duygularını ifade etmesinde kullanacağı dili bulmasına yardımcı olarak

·        kaybedilene saygı duyarak

·        çocuğun kaybedilenle ilişkisini onurlandırarak.

Çocuğun yaşı ve cinsiyeti, ölümün aniliği ile birlikte kaybedilenin cinsiyeti; çocuğun duygusal katılımı, çocuğun ebeveynle bağlantısını devam ettirmesi, sosyal ilişkilere ve destek sistemlerine katılımı, ailenin rutinlerindeki değişimler gibi etkenler bir çok sonucu etkiler. 4 aylık ve 1 yıllık zaman dilimlerinde incelendiğinde ciddi fonksiyon bozukluğu yaratacak davranışla karşılaşılmadığı halde, 2. yılda kontrol gurubuna göre daha yüksek düzeyde sosyal geri çekilme, kaygı, sosyal sorunlar, daha düşük düzeyde özgüven ve verimlilik saptanmıştır.

Yastaki çocukların %21’i 2 yıl sonra ciddi sorunlarla karşılaşır ve birçok değişiklik 2 yıl sonra fark edilebilir hale gelmiştir. Bu araştırmacılar kadar destek verenler için de önemli bir noktadır.