YASTA NE ZAMAN PSİKOLOJİK DESTEK ALINMALIDIR?
Üç durumda yasa psikolojik ve psikiyatrik açıdan müdahale edilmesi gerekir. İlki ve en kolay olanı yasın yeni yaşandığı, ağır sorunların olmadığı, ama yas tutma sürecinde zorlanmaların olduğu düzeydir. Böyle bir durumda, kaybın hemen ardından, birkaç seanslık danışmanlık almakla kişi yas sürecine girebilir ve gidiş yolunu belirleyebilir. İkinci durum kaybın ardından yaşamı zorlaştıracak kadar ileri düzeyde fiziksel ve psikolojik belirtiler ortaya çıkmasıdır. Bu durumda kişi; depresyon, distimi, panik bozukluk, genelleşmiş kaygı bozukluğu, fobik bozuklular, travma sonrası stres bozukluğu gibi psikiyatrik sorunlar yaşayabilir. Belirtiler, böyle bir psikiyatrik bozukluk tanısı aldıracak düzeydeyse ilaç tedavisi ve psikoterapi birlikte uygulanmalıdır. Üçüncü durumda yas sürecinin karmaşıklaştığı, komplike olduğu zamanlardır. Böyle zamanlarda da kişi bir profesyonelden yardım almazsa yastan çıkamaz, durumu gittikçe kötüleşir ve yaşanılan kaybın ardından ağır fiziksel, psikolojik, sosyal ve maddi kayıplar yaşanmaya devam eder.
Depresyon, kaybın ardından en sıklıkla ortaya çıkabilecek psikiyatrik bozukluktur. Depresyon genelde, yaşamdaki bir kayıptan sonra (beklentilerin kaybı, keyif veren bir yaşamın kaybı, ayrılıklar, hastalıklar, maddi kayıplar…) belirdiği için bir yakının ölümünün ardından da yaşananlar genellikle depresif niteliklidir. Depresyonda ortaya çıkan; isteksizlik, yaşamdan zevk alamama, sürekli bir üzüntülülük hali, yorgunluk, enerji azlığı, sosyal yaşama uyum sağlayamama, kaygı, karamsarlık, özgüvende azalma, suçluluk duygularında artma, kararsızlık, ölüm düşünceleri, cinsel isteksizlik, uykuda ve iştahta bozulmalar gibi belirtilerin bir çoğuna yas sürecinde de karşılaşılır.
Yoğun kaygılar ve panik ataklar yaşanması da bir yakının kaybının ardından görülebilen durumlardır. Kayıp sırasında ya da kayıptan sonra yaşanacak tehlikeler söz konusu ise ya da kişi tehlike algılıyorsa kaygı ve korku ortaya çıkacaktır. Ölümle ve ayrılıkla ilgili kaygıları olan kişilerin bir tanıdıkları öldüğünde bu kaygıları alevlenebilir, gün yüzüne çıkabilir. Örneğin bir yakını kalp krizinden ölen kişide; kalp krizi geçirme kaygısı, göğüs ağrısıyla birlikte yoğun huzursuzluk ortaya çıkabilir. Böyle kişiler her an başlarına kötü bir şey gelecek ya da ölecekler diye kaygılanırlar. Bazen de etrafındakilerle yoğun eşduyum yapan kişilerde böyle tablolar ortaya çıkar. Kendilerini ölen kişinin yerine koyarak benzer bir şey yaşayacaklarından korkmaya başlarlar. Bu tip kaygılar yaşanması, hüznün hissedilmesini ve yas tutulmasını engeller. Çünkü konu bir yakının kaybından uzaklaşmış, kişinin kendi başına gelebilecek olumsuz olaylara odaklanmış olur.
Bazen de insanlar kaybı çok ağır yaşarlar ve bu yoğunluğun içinde gerçeklikten uzaklaşırlar. Buradaki gerçeklikten uzaklaşma genel inanışlar, gelenek ve görenekler dahilinde ise, uzun sürmüyorsa ve açıklama yapıldığında kişi bu açıklamaları kabul edebiliyorsa hemen müdahale etmek gerekmez. Ama böyle gerçek dışı düşünceler ve konuşmalar, yoğun ve uzun süreli ise, açıklama yapıldığı halde kişi sanki bunları hiç duymuyormuş gibi konuşmaya devam ediyorsa, bu düşünceler göre yaşamını düzenliyor ve bu düşünceler yüzünden yaşamı ve ilişkileri bozuluyor ise mutlaka bir psikiyatriste başvurulmalıdır. Genellikle böyle durumlar sosyal destekle ve ilaç tedavisi ile kısa sürede toparlar ve kişi önceki işlevselliğine geri döner. Ama tıp dışındaki yöntemlerle tedavi yollarına gidilmemeli, zaman kaybetmeden bir psikiyatriste başvurulmalıdır.
Yasın karmaşıklaştığını, komplike olduğunu gösteren en önemli belirteç, kaybın ardından aylar hatta yıllar geçmesine rağmen kişinin kaybını ve kayıp sırasında yaşadıklarını, sanki kayıp daha dün olmuş gibi canlı anlatmasıdır. Bazen de bunun tam tersine kişi yaşadıklarını anlatırken çok zor şeyler yaşamış olduğu anlaşılır ama bunları hiçbir duygusal katılım olmadan anlatır. Ya da kayıp yaşamış olan kişinin çevresindekiler, yaşamını bilen akrabaları ve dostları bazı gariplikler hissederler, örneğin kişinin evinin her tarafında ölen karısının resimlerinin asılı olması ve evin bir müze ya da ibadethane havasında olması gibi.