YAŞAMIN İÇİNDEKİ YAS
DOĞUM
İnsanoğlu doğarken annesine bağımlı olarak doğar ve doğası gereği yaşamda kalabilmek, varlığını sürdürebilmek için ilişkilere gereksinim duyar. Yaşamda kalabilmek, güven hissetmek ve mutlu olabilmek için sürekli bir bakım verene gereksinim duyan bebek, şefkat dolu bir ilişki kurabilir, fiziksel ve ruhsal açıdan almak istediklerini yeterince alabilirse, doğal bir gelişim içinde büyür. Bu büyüme ve gelişme sırasında, ilişkilerindeki sürekliliği, beraberindeki güven ve doyum duygularını içselleştirir. Ancak bu yolla, anne ile karşılıklı etkileşim içindeki bebek, sağlıklı bir ruhsal yapılanma kazanır. Bebeğin annesine bağımlılığı, yaşamda kalabilmek için bir bakım verene duyduğu gereksinim yüzünden bu kişiler onun için çok önemlidir. Bu nedenle ayrılık, yaşamın ilk anından itibaren tehlikelidir. Bebek yaşamda kalımını her halükarda sağlamaya çalışır ve annesiyle kurduğu bağları tehdit eden bir çevreyi hemen algılar. Başlarda anneden gelen sevgi daha güçlüdür ve zamanla, bebek büyüdükçe kendisi de annesine karşı güçlü bir sevgi ve bağlılık hissetmeye başlar. Bu karşılıklı sevgi ilişkisi içindeki bebek yaşamda kalır, büyür, olgunlaşır. Bebek bu ilişki içinde kendisini güvende hisseder ve bunu sürdürmek için çaba harcar.
ANNEDEN AYRILMA
2-3 yaşına geldiğinde çevreyi merak etmeye ve dış dünyayla ilgilenmeye başlar. Ama dışarısıyla ilgilenirken annesiyle arasındaki bağı bırakmaz. Bu bağı, kendine güvenini sürdürmekte kullanır. Örneğin emekleyerek annesinden ayrılırken zaman zaman arkasına bakıp annesinin orada olup olmadığını kontrol eder. Annesi yakınlardaysa, onu görebiliyorsa daha rahatlıkla ve güven içinde dışarıya açılmaya devam eder. Annesine her bakışında, onun sesini her duyuşunda iç dünyasındaki anne adası, anne tasarımı canlanır. Biraz daha büyüyünce, mutlaka annesini görmesi gerekmez ama odasında oynarken annesinin hangi odada olduğunu bilmek ister. Zamanla, içindeki anne tasarımını canlı tutabilmek için onu doğrudan görmeye gerek duymamaya başlar. Daha da büyüyünce anne babasını evde bırakarak okula ya da akrabalarının yanına kalmaya gidebilir. Büyüdükçe uzakta kalabilme süreleri uzar. Yani yaşamın ilk yılları, çocuğun fiziksel ve ruhsal olarak anne-babasından ayrılma ve uzaklaşma alıştırmaları yaparak geçer. Bu o kadar önemli bir süreçtir ki çocuğun iç dünyasını önemli düzeyde biçimlendirir, renklendirir ve derinlik katar. Çocuk, fiziksel olarak uzakta kalabilmenin, bunu ruhsal bir yara almadan yapabilmenin, bağımlılığını yaşanabilir ve katlanılabilir bir düzeyde tutabilmenin yolunu; sosyal ilişkiler oluşturmada, semboller, tasarımlar ve bir fantezi dünyası yaratmada bulur. Bu aynı zamanda bir yastır da. Çocuk annesinden ayrıldığını algılar. Eğer buna katlanabilirse ve annesinden gerekli desteği ve şefkati görebilirse, anne dış dünyasında yok olurken, iç dünyasında annesinin bir tasarımını, sembolünü yaratır. Birçok farklı yönü ve öğesi olan bu sürecin ana omurgası 6-7 yaşına kadar oluşturulur. Daha sonraki yaşamda çeşitli rötuşlar yapılsa da ana omurga çok az değişir.
AYRILIK VE ÖLÜM
Ama bu tam bir yas değildir çünkü anne-baba dış dünyadaki varlığını sürdürür. Çocuk, onlar yaşadıkça iç dünyasındaki anne-baba tasarımına katkılar yapmaya devam eder. Bu yas, onlar öldüğünde, dış dünyadaki varlıkları sona erdiğinde, hem iç hem dış gerçeklikte yaşanarak devam eder. Kişi, artık anne-babasını yalnızca iç dünyasında yaşatabilir, çünkü artık dış dünyadaki varlıkları yok olmuştur. Şimdi iç dünyada onlarla vedalaşmanın, onlardan ayrılmanın zamanı gelmiştir. Öyle bir veda ki, bireyi daha da özgürleştiren, kendi ayakları üzerinde durmasını sağlayan ve olgunlaştıran, yasın tutulduğu bir veda. Ölümle bitmeyen, ölümle başlayan, hüzünlü bir veda. Birey bu vedalaşmanın farklı biçimlerini yaşamındaki tüm önemli kişilerle, yerlerle, yaşam dönemleriyle ve cisimlerle yaşar.
Yas; kişi için önemli olan, sevilen, değer verilen birinin kaybına verilen tepkidir ve tüm geçmiş kayıpları da canlandırır. Önceki önemli yaslar da anımsanır. Başka bir deyişle büyürken tuttuğumuz ve tutamadığımız yaslar, o anki yasımızın niteliğini belirler. Tutulmamış yaslar bir yük olarak gelir ve şimdiki yası zorlaştırır. Ama kişi önceki kayıplarının yasını tutabilmişse, nasıl yas tutulacağını öğrenebilmişse, yeni kaybının yasını daha kolay tutacaktır, tutabilecektir.