DEPRESYONLA KAYBOLAN ÖZELLİKLER
Depresyonda kaybolan, depresif kişilerin zamanla yitirdikleri ögelerdir gülmek, şaka yapmak, neşelenebilmek ve eğlenebilmektir. Gülmek, şaka yapmak, birçok psikiyatrik hastalıkta insanın kaybolan bir özelliğidir. Ama gülememek, şaka yapamamak, hafife almamak depresyondaki ana sorunlardandır. Gülerek bize ve çevremize kötü gelebilecek, kötü hissettirebilecek durumları hafifletiriz. Aşağılanmış hissedebileceğimiz durumları gülerek aşağılar, üstesinden geliriz. Böylelikle özgüvenimizi korur, yaşadığımız durumun yarattığı öfkeyi boşaltır, tüm bunlara ek olarak kötü bir duruma gülerek durumu keyif alabileceğimiz bir hale getiririz. Gülerek ve şaka yaparak cinsellik ya da öfke yüklü dürtüler boşalma yolu bulurlar.
Gülmenin yaşamın ilk yıllarında sosyal yönü ağırlıktadır. Yaşamın ileriki dönemlerinde de gülmenin sosyal yönü devam eder ve insanlar bir aradayken daha çok gülerler. Anne ve bebek duygularını ifade ederek mesajlaşırlar. Bebek kelimeleri değil kelimelerin taşıdığı duyguyu algılar. Ağlayarak doğar, annesinin kucağında sakinleşir, susar, uyur. Büyüdükçe memnuniyetini, doyduğunu gülerek, memnuniyetsizliğini, sıkıntısı, açlığını ağlayarak gösterir. Bebek gülümseyerek, attığı kahkahalarla sevgi ve ilgi toplar. Bebek gören erişkinler refleks olarak gülerler ve gülerek bebeğe yaklaşırlar. Depresyonda insanların neşeleri, gülüşleri azaldıkça sosyal açıdan çevreleri fakirleşmeye başlar. İnsanlar ağlayan, yardım isteyen birisine genelde ilgiyle yaklaşırlar. Ama sürekli olarak ağlayan, sürekli yardım isteyen birisi bir süre sonra ilgiyi tüketir ve yalnızlaşır, çevresindekiler onunla görüşmekten kaçınmaya başlarlar. Olumlu duygular, sosyal yaşamın sürdürülebilmesi için şarttır.
Gülebilmek önemli bir yetidir. Çocuklar önce garip hareketlere, düşmelere, hatalara, yanlışlıklara gülerler. Çocukların içindeki neşe ve gülme arzusu kendiliğinden ortaya çıkar. Çocuklardaki neşeyi ve coşkuyu yok edebilmek için özel ve uzun süreli bir uğraş, gayret ve çaba gerekir. Erişkinlerin bunu yapabilme yetenekleri güçlüdür, özellikle de çocuksulaşamayan, çocukluklarını yaşamamış olan, çocukluklarında anlaşılmamış olan erişkinlerin.
Çocuk gözlemlerinde, çocukların tehlikeli durumlarda güldükleri görülmüştür. Kaygılanılacak durumlarda kıkırdamaya, gülmeye başlarlar. Kapının ardından çıkarak arkadaşını korkutan çocukla birlikte korkan çocuk da güler. Anlayamadıkları, saçma gelen durumlarda da gülerler, bu durumlarla dalga geçerler, oynarlar ve bunları sindirilebilecek hale getirirler. Annesinin varlığı ve yokluğu ile fazlaca meşgul olan bebek, annesi gözden kaybolduğunda yok olduğunu zannedip ağlayan bebek, “Ce!” oyununda bir anda ellerin arkasından çıkan yüzü görünce kahkahayı patlatır. Kişiye ağır gelen durumlarda yükselen gerilimin boşaldığı bir yoldur gülmek, dalga geçmek. Yeni öğrendikleri kelimeleri kullanırken, özellikle de ayıp bulunan kelimelerle oynarlar ve gülerler. Böylelikle güçsüzlüklerini ve zayıflıklarını psikolojik bir yol kullanarak aşar, kendilerini yeniden güçlü ve egemen hissederler. Bu süreçler yalnızca çocukluğa özgü değildir. Benzerleri erişkinlikte da yaşanır. Güçsüzlüklerine, zayıflıklarına katlanabilen, bunları hoş görebilen kişiler, yaşama daha kolay uyum sağlarlar, daha kolay öğrenirler, yaşamda daha esnek olurlar. Yaşamla, küçük düşmelerle, olayların, durumların ve kişilerin olumsuz yanları ile dalga geçemeyenler, bunları gülerek yumuşatamayanlar, aynısını kendine, kendi olumsuz yönlerine yapamayanlar için yaşam zordur. Örneğin ölümle ilgili şakalar yapabilen kanser hastalarının, hastalıkları hakkında daha olumlu bir bakış açısı geliştirdikleri, kendi ölümlülükleri ile aralarına mesafe katarak ölüm ve kaybı daha kolay ele aldıkları ve bunlarla daha kolay baş ettikleri gözlemlenmiştir.
Şakalar, yasak olana gidebildiğimiz bir yol açar bize. Gülemeyen, şaka yapamayan kişi bu açıdan sınırlanmıştır.
Bir olayın ardından olaya bir yorum katılmasıdır gülmek. Zihinsel egzersize eğlence katarak düşünce gelişimini hızlandırır. Gülüp geçmek, ardından yeniden başlama şansını verir.
Şaka ve espri yapabilmek için hayal edebilmek, başkalarının yerine kendini koyabilmek, farklı, şaşırtıcı, yaratıcı bir yaklaşımla durumları ele alabilmek gerekir. Düşünülmeyeni düşünmek, kimin neye gülebileceğini hayal edebilmek gerekir. Tüm bunlar, zihinsel işlevlerin rahatça ve iyi bir biçimde kullanılması ile olabilir. Böylelikle sorun çözme yeteneği ve yaratıcılık gelişir. Depresif kişiler, yaşadıkları dikkat dağınıklığı, çökkünlük ve tahammülsüzlük ile bu tür zihinsel işlevleri yeterince kullanamazlar.
Depresif kişinin hem kendisi hem de çevresi saldırganlık ve yıkıcılıktan payını alır. Depresif kişi neşesini kaybettiğinde espri yapmakla yıkıcılığını azaltarak saldırganlık gösterebilme yeteneğini de kaybeder. Engelleyen, kızdıran, sinir eden kişilerle alay edebilmek, bu kişilerin yarattığı sıkıntı ve çökkünlüğü azaltabilir. İnsanın zihninde, bu kişileri küçük düşürebilmesi, aşağılayabilmesi ve bunlara gülebilmesi, ciddi bir boşalma sağlar. Böylelikle bu ilişkilerde biriken öfkenin ketleyici etkisi ortadan kaldırılır ve öfke, keyif veren bir zihinsel etkinliğe dönüşmüş olur, serbest çağrışım artar. Aynı zamanda zihinsel etkinlikler ve soyut düşünce, ilkel zihinsel süreçlerle ve haz alma ile buluşur.