TAKINTILARDAN NEDEN KURTULAMIYORUM?
FARK ETMEK
Takıntılardan kurtulmak için önce bunları fark etmek gerekir. Birçok insan takıntılarının olduğunun farkında değildir. Takıntılar, istenmeyen ve rahatsızlık veren düşüncelerdir. Ama kişi bunlarla o kadar uğraşır ki ne olduğunun, ne yaşadığının farkına bile varamayabilir. Böylelikle takıntıları normal yaşamın bir parçası olarak görür. Normal görülen bir öge olarak takıntılar kişinin iç dünyasındaki yerini korumayı sürdürebilir.
DAVRANIŞLAR VE ZORLANTILAR
Kişinin takıntılarıyla uğraşısı bazen düşünce düzeyinde bir mücadele olarak ortaya çıkar. Takıntılarını zihninden uzaklaştırmaya çalışır. Bazen de kişi takıntılarının yarattığı sıkıntıları azaltmak için bazı davranışlar geliştirir. Bu davranışlar takıntı ile uyumlu olabileceği gibi takıntıdan bağımsız davranışlar da olabilir. Mesela ellerinin kirli olduğunu düşünen ve elleri temiz olsa da bu düşüncesinden kurtulamayan kişi kirlilik takıntısından kurtulmak için, elleri temiz olsa dahi ellerini yıkama ihtiyacı duyabilir. Bazen ellerini tekrar tekrar yıkadığı halde kirli hisseden kişi, bunu kontrol edebilmek için bir sayı belirler. Ama bu da yetmeyine yıkama işlemine yeni kurallar getirir ve zorlantılarla çoğaldıkça yıkama merasimi gittikçe uzar. Yani getirilen kurallar, davranışlar ve uygulamaya konan zorlantılar, takıntıları uzaklaştırmada geçici olarak fayda verir. Ama yarardan çok işin külfetini arttırarak kısır döngüyü beslemekten başka bir işe yaramazlar.
KAÇINMA
Takıntılarından kurtulmaya çalışan kişilerin başvurdukları ama işe yaramayan çözüm yöntemlerinden birisi de kaçınmaktır. Benzer bir örnekle devam edersek, bulaşma takıntılarında kişiler, kir ya da hastalık bulaşacağını düşündükleri yerlere dokunmamaya, gitmemeye çalışırlar. Örneğin kapı kollarını tutmazlar, otobüse binmezler ya da kimseyle tokalaşmazlar. Ama bu kaçınma onların takıntılarını azaltmak yerine takıntılarının kontrolüne girmelerine neden olur.
ŞİDDETLENEN KISIR DÖNGÜLER VE ÇARESİZLİK
Zorlantı denen davranışlarla ya da kaçınmalarla takıntılardan kurtulmaya çalışmak takıntıların gücünü arttırır. Kişiler rahatlayacaklarını umarken zorlantılar ve kaçınmalarla sarılan bir dünyaya hapsolmaya başlarlar. Çünkü bu yöntemler takıntıların gücünü kişiye kanıtlayan durumlara dönüşürler. Kişiye güven vermekten çok çaresizliğini pekiştirirler.
Takıntıların kökeninde yoğun korkular, endişeler ve çatışmalar olduğu için kişi takıntılarını anlamaktan çok onlarla mücadele etmeyi yeğler. Bu tercih kişinin durumunun değişmez bir hale gelmesine neden olur. Bu mücadele, kişinin durumunun aynı biçimde kalmasını, daha sık olarak daha kötüleşmesini, kişinin takıntılara kendini kaptırmasını sağlar. Takıntıları olan hastalar psikiyatriste en geç başvuran ya da en zor ikna edilen hastalardır. Bu durumlar hastalarda ve yakınlarında yoğun öfke oluşmasına neden olur.
İYİLEŞMEKTEN VE DEĞİŞMEKTEN DUYULAN KAYGI
Yani takıntılardan kurtulmak, değişmek, iyileşmek ve farklılaşmak, takıntıları olan kişiler için başlıbaşına bir kaygı kaynağı haline gelebilir. Bu nedenle kişiler; bir yanlarıyla takıntılarından kurtulmak isteseler de bir yanlarıyla da kaygı yaratan bir iyileşme ya da değişim ihtimalinden kaçınabilirler, değişmemeye direnebilirler.
Takıntılarının değişmeyeceğine duydukları güçlü inanç, değişirlerse daha yoğun kaygılarla karşılaşacaklarından ya da kötüleşeceklerinden korkma, tedavinin uzun sürmesinden endişelenme gibi durumlar kişileri tedaviden uzak tutar. Takıntıları olan kişiler genellikle "çok meşgul" kişilerdir ve takıntılarından kurtulmak için fırsat bulamaz, zaman ayıramazlar.
GİZLİLİK
Kişilerin takıntılarından kurtulamamalarının bir diğer nedeni de takıntılar zaten akla gelmesi istenmeyen düşünceler olduğundan kişilerin takıntıları anlatmak, dile getirmek ve anımsamak istememeleridir. Takıntılar utandırıcı, suçlayıcı, korkutucu, iğrendirici olabilirler. Tanrıya küfretmek gibi suçluluk veren dini takıntılar, cinsellikle ilgili utanç veren takıntılar, saldırganlıkla ilgili kontrolü kaybedecekmiş gibi olma takıntıları anlatılması zor takıntılardır. Bu yüzden nedenlerini anlamak, değerlendirmek ve baş etme yolları bulmak yerine kişiler iç dünyalarında bunlarla mücadele etmeyi seçebilirler. Sonuçta takıntılar gizli kalır ve herhangi bir değişimden uzak tutulurlar.
TAKINTILARIN YAPIŞKANLIĞI
Takıntılı düşünceler sıklıkla yapışkandırlar. Uzaklaştırılmaya çalışıldıkça, mücadele edildikçe daha da bulaşırlar. Takıntılarla mücadele, kişiyi içine çeken bir kara delik, bir bataklık gibidir. Kişi takıntıların kökenini anlayamazsa yalnızca bunların yüzeydeki görünümleri ile uğraşır. Bu uğraşı tekrar tekrar aynı kaygıların ve takıntıların yaşanması ile kendisini gösterir. Bu tekrardan çıkamayan kişiler bazen kontrol edebilecekleri herşeyi kontrol etmeye çalışırlar. Bu durum ise onların duygularını ve yaşamlarını dondurmaktan ve yalıtmaktan başka bir işe yaramaz.
ÖFKE, ELEŞTİRİ VE SUÇLAMA
Takıntılarla dolan bu tablo bir süre sonra öfke ve kızgınlığın artmasına neden olur. Öfke ve kızgınlık kişinin kendini daha çok eleştirmesi ve suçlmasıyla sonuçlanır. Öfke, bazen sınır koymak ve istenilmeyeni durdurmak, uzak tutmak için kullanılsa da takıntılar baş edilemez bir hal aldığında kısır döngünün önemli bir enerji kaynağı haline gelir. Öfke ve kızgınlık arttıkça kişi bu sarmala daha çok dolanır. Takıntıların yukarıda söz ettiğimiz, kaygı, korku, utanç, iğrenme, suçluluk hissettiren doğası kişinin kendisini suçlamasına kolaylıkla izin verir. Kendini suçlama ve eleştirme, takıntıları olan kişilerde çok hızlı bir biçimde ortaya çıkar. Bu hız, durumu kontrol edilemez hale getirir.
Suçluluğun takıntılarla bir diğer bağlantısı da suçluluğun takıntılara neden olabilmesidir. Hatta bazen takıntılar, daha derinlerdeki suçluluğu ve öfkeyi örtmek için kullanılabilir. Eğer takıntının kişinin iç dünyasında böyle bir işlevi varsa kişi için vazgeçilmesi zorlaşabilir.
Kişiler, takıntılarını kendilerini cezalandırmak, suçlamak için kullanabilirler. Bazen takıntıları olan kişiler için rahat, sıkıntısız, huzurlu olmak daha yoğun bir suçluluk hissettirir. Bir iyileşme yaşadıklarında hissettikleri suçluluğun örtülmesi için takıntılar yeniden devreye girer. Böyle bir durumda ilerlemenin, iyileşmenin ve rahatlamanın kendisi bir direnişe, kötüleşmeye neden olabilir.
ERTELEME
Yukarıda değerlendirilen durumlar, kişinin iyileşmek ve değişmek için gereken çabayı göstermesini ve çözümlerle ilgilenmesini ertelemesiyle sonuçlanır. Erteleme ise takıntıların kalıcılaşmasından başka bir işe yaramaz. Ertelemek için bazı olumsuzluklar görmezden gelinebilir. Erteleme ve kaçınma kişinin takıntılarına karşı daha hassaslaşmasına ve daha çok kaygılanmasına neden olur.