• ÖNCE ÇOCUKLARIMIZ

  • ÖNCE KADINLARIMIZ

  • ÖNCE AİLELERİMİZ

  • ÖNCE GENÇLERİMİZ

  • ÖNCE YAŞLILARIMIZ

NEDEN YALNIZ KALINIR VE İLİŞKİLER YÜRÜYEMEZ?

NEDEN YALNIZ KALINIR VE İLİŞKİLER YÜRÜYEMEZ?

Belki anlamlı bir ilişkinin dışında olmak ve  durmadan flört etmek istiyordur. Belki de kendine tam anlamıyla uyan biriyle tanışmamıştır. Açıkçası bekar kadın ve erkeklerin neden bekar olduğunun bir kalıbı yoktur bu yazının amacı da bunu bir kalıba oturtmak değil. Ancak özellikle neden hala bekar olduğuna cevap arayan insanlar için bazı şaşırtıcı araştırma sonuçlarını paylaşmak istedim.

Bizler aslında romantik ilişkilerimizde düşündüğümüzden çok daha fazla etkiye sahibiz. Büyük bir ölçüde içinde yaşadığımız dünyayı kendimiz yaratırız ve bunu nadiren bilinçli yaparız.  Oysa ki olaylara bir mağdur dürbününden bakmak yerine hayat hedeflerimizin üzerindeki etkiyi kendi elimize alabiliriz. “Neyi yapamayacağımızı”  fark etmeye ve “neyi kontrol altına alabilceğimize” odaklanmalıyız.  Başkalarının bitmek tükenmek bilmeyen fikirleri, kendi yaşam deneyimlerini bizimle paylaşmaları ve olaylara verdikleri tepkiler bizi etkileyebilir, özellikle negatif tepkiler. Yani aşk arayan biri için aslında yüzleşmesi gereken bir çok durum vardır ve yalnız olmalarının yüzlerce cevabı olabilir.  Bende burada araştırmalarda öne çıkan bu duruma etki edebilecek bazı durumlardan bahsedeceğim. Savunmalar, yanıltan cazibe, yakınlık korkusu, zor beğenme, düşük özgüven, rekabet korkusu,   izolasyon ve rutin gibi sekiz özelliğin yalnızlık ile bağlantılı olduğu düşünülmektedir.

SAVUNMALAR

Birçok insan kişiler arası ilişkilerinde incinmiş olabilir.  Acı deneyimler yaşamış olmak, kişinin tüm riskler için bir savunma duvarı inşa etmesine neden olabilir. Bu süreç romantik bir ilişki kurmaya başlamasından çok önce işlemeye başlar aslında. Çocukluğumuzdaki yaralayıcı deneyimler ya da dinamikler bizim yetişkinlikte  duvarlar örmemize ya da  dünyayı negatif bir filtre aracılığı ile algılamamıza neden olabilir. Bu uyarlamalar giderek kendimizi korumamıza ve kapatmamıza neden olabilir. Bunun sonuncunda yetişkinlikte kurduğumuz ilişkilerde haddinden fazla savunmasız hissetmemize ya da doğru insanla olmaktan kendimizi alı koymamıza neden olabilir.

Örneğin ihmalkar ve ya soğuk ebeveynler ya da bakıcılar tarafından büyütüldüyseniz kimsenin sevgisine güvenmeme duygusu geliştirebilirsiniz. Sizin geçmiş dinamiklerinizi yeniden canlandıran insanlar yerine size çok fazla ilgi gösteren insanlara karşı şüphe duyabilirsiniz. Çünkü ilgisizlik sizin tanıdık olduğunuz bir modeldir. Daha sonra size uzak duran ya da mesafe koyan bir partnere yönelebilirsiniz. Bu tarz savunmalarınızı fark etmek her zaman kolay değildir. Sonuç olarak, bizler yalnızlığımız konusunda dış güçleri suçlama eğilimindeyizdir ve bu konuda düşündüğümüzden daha fazla rolümüz olduğunu fark etmeye açık değilizdir.

ALDATAN/ SAĞLIKSIZ CAZİBE

Savunmalarımız devreye girdiği zaman bizler idealize ilişki ve eşlerden daha uzakta partnerler seçme eğiliminde oluruz. Duygusal olarak uygun olmayan bir kişiyi seçerek yetersiz bir ilişki başlatabiliriz. Bu süreç büyük ölçüde bilinçsiz işlediğinden, ilişkinin başarısızlığını partere yükleme eğiliminde olabiliriz. Aslında bilinçsizce bu deseni arayıp bulanın ve sürekli bunu tekrarlayarak kendini üzen ve harap edenin biz olduğumuzu fark etmeyiz.

Peki neden bunu yapıyoruz? Bunun cevabı oldukça karmaşıktır ve kendi gömülü korkularımıza bağlıdır. Çocukluk deneyimlerimizde aileden ve çevreden görerek bir ilişki modeli/desenini içselleştiririz. Bir çok insan kendilerine ait uzun süredir geliştirdikleri düşünceleri pekiştirmek ve çocukluklarındaki olumsuzlukları tekrarlamak için o yönde ilişkileri arayıp bulmada bilinçdışı bir motivasyona sahiptir. Bu belki eski kalıpları kırabilmek adına hoş olabilir ama aynı zamanda kaygı yaratıp garip uzaylı ve yalnız gibi hissetmemize de neden olabilir.

Bu korkular bizi potansiyel ilişkiden uzak tutmakta ya da uygun olmayan insanlarla ilişki kurmaya itmektedir çünkü acıda olsa kendimiz hakkındaki olumsuz duygulara ve olumsuz geçmişe daha tanıdığınızdır ve bunları pekiştirecek insanlar ararız.

YAKINLIK KORKUSU

Çoğumuz sevgi dolu bir partner bulmak isteriz fakat “gerçek sevgi deneyimi”, erken çocukluk döneminden beri hayatta kalma mekanizması olarak hizmet etmiş fantezilerimizi bozar. Uzakta durmak ve sevgilinin eylemlerini suçlamak ve cezalandırmak kişinin benlik imajını korur ve kaygıyı azaltır.

Biz gerçekten karşımızdaki kişiyle mutlu bir ilişkide bulunmak istediğimizi söyleriz fakat birinin bizi haddinden fazla sevmesi geçmiş deneyimlerimizle örtüşmeyebilir ve bizde tanınmadık bir kaygı oluşturabilir. Mutlu bir ilişkide bulunmak isteğimizi söyleriz ama bunun yerine eleştirel davranarak ya da kötü davranışlarda bulunarak karşı tarafı cezalandırır ve ilişkilerimizi bilinç dışından gelen itkiyle bozarız. Bazı insanlar için yakınlık kaygı vericidir ve  yakınlığı belli bir miktarda tolere edebilirler ve başkalarının hayatlarına girmelerini aslında farkında olmadıkları çeşitli savunmalarla engellerler. Aslında daha derinde istediğimizi söylediğimiz aşkı istemiyoruzdur ve tüm bunlar büyüzden gerçekleşiyordur.

ZOR BEĞENME

Savunmalarımız sıklıkla bizi seçici ve yargılayıcı olma duygusu içine sokar. Bu genellikle yaşanmış kötü deneyimlerin, reddedilmenin ve birisi tarafından aldatılmanın doğurduğu duygulardır. Kadınlar genellikle “tüm erkekler aynı”, “dışarda erkek yok” ya da “tüm iyi erkekler alınmış” gibi düşüncelere sahiptir. Erkeklerde “kadınlara güven olmaz” ya da “kadınlar çıkar sağlamak için benimle birlikte” gibi söylemlerde bulunur. Bu yapıdaki kişilerin, partnerlerinden genellikle gerçekci olmayan istekleri vardır ya da karşılaştığı andan itibaren karşıdakinin zayıf noktalarını belirlemeye başlıyordur. Karşıdakine bir şans vermeden önce onlara şüpheci ve eleştirel gözlerle bakıyor ve iyi olma ihtimali yok ediyordur. Biriyle flört ederken uzun vadede onu nasıl mutlu edeceğine odaklanmak yerine bunu bir hesaplaşma, çekişme ve yanlışlarını bulma işine döndürüyor olabilir.

Bazen insanlar karşıdakini nazik, komik, akıllı görmesine rağmen benimle çok ilgili diyerek, karşı tarafın uzun uğraşlarına rağmen onları hayatlarına almazlar. Savunma olarak da bana çok muhtaç ve herhangi bir şekilde onu incitmek istemiyorum diyebilirler. Karşıdakinin onu cezbetmediğini savunabilirler. Kendi için çizdiği erkeği tanımladığında güvenilmez ve duygusal olarak uzak insanları tarif ettiğini görebiliriz. Aslında karşı koymak yerine şans vermeyi denese belkide bu çok muhtaç kişinin sürprizlerinden, ortak zevklerinden hoşlanacak ve anlamlı bir ilişki içinde gerçek aşkı bulacaktır. Bu tarz karşı çıkmaların çeşitlerini çoğaltabiliriz.

Aslında kendilerini şuan içinde oldukları durumdan çok daha yaşamaya değer ilişkiler içine sokabilirler. Bizler bazen ironik bir şekilde bize ilgi duyan insanlara güvenmeme eğilimdeyizdir. Ama onlara bir şans verirsek belkide gerçekten bize değer verdiklerini ve mutlu ettiklerini göreceğizdir.

 

Klinik Psikolog Nihan Dikme