• ÖNCE ÇOCUKLARIMIZ

  • ÖNCE KADINLARIMIZ

  • ÖNCE AİLELERİMİZ

  • ÖNCE GENÇLERİMİZ

  • ÖNCE YAŞLILARIMIZ

HİPNOZUN KULLANILIP KULLANILMAYACAĞINA KİM KARAR VERİR?

HİPNOZUN KULLANILIP KULLANILMAYACAĞINA KİM KARAR VERİR?

Bunun dışındaki durumlar yasadışıdır. Eğer kişi psikiyatrist ya da klinik psikolog değilse, yetersiz bilgi ve deneyimle, kulaktan dolma bilgilere ya da yalnızca kitap bilgisine dayalı bir iş yapıyorsa –ki bu durum ülkemizde sıktır, kişiler iki günlük bir kursa gidip kendilerini psikiyatrist ya da psikoterapist zannetmeye başlamaktadırlar- çok tehlikeli, vahim, etik dışı bir durum vardır ve sonuçları da çok acı olabilir. Çünkü bir kişi psikiyatrist ya da klinik psikolog değilse kendisine gelen kişinin ön değerlendirmesini, tanı değerlendirmesini ve tedavisini planlayamaz, planladığını zannetse de bu eksik ve yanlış olacaktır. Çünkü bunları yapabilmek için, yasal gerekliliklerin yanında, deneyimlere, bir bilenden öğrenmeye ve uzun süreli çalışmalara gereksinim vardır. Ama ne yazık ki böyle eksik ve yanlış değerlendirmelerle çok sık karşılaşmaktayız.

Bir kişi psikiyatrist olmak için tıp eğitiminin ardından psikiyatri uzmanlığı yapar ve bu eğitim 11 yıl sürer. Bir psikolog, psikoloji bölümünü bitirdikten sonra psikoterapist olmaz, klinik psikoloji ihtisası yapmalı, bunun yanında psikoterapi eğitimi de almalıdır. Günümüzde, psikoterapi uygulamaları açısından iki sakıncalı durum vardır. Bunlardan bir tanesi psikoterapi açısından yeterli eğitim alamamış psikiyatristlerin ilaç tedavisine çok yüklenerek düzenledikleri tedavilerin eksik kalması ve tam bir iyileşmenin sağlanmamasıdır. İkinci durum da psikoloji mezunlarının klinik psikolog olmadan ve yeterli psikoterapi eğitimi almadan bir yer açarak insanları tedavi etmeye yönelmeleri ve bunun psikologlar derneği tarafından denetlenmemesidir. Bu iki durum hastaların yanlış ve eksik tedavi edilmesine yol açmaktadır.

Psikiyatri ve psikoloji soyut bir konuyla ilgilendiği için bazen çok kolay ve basit zannedilmektedir, ama bu izlenim cehaletin sonucudur. Tam tersine soyut olduğu ve insanın akıl sağlığıyla ilgili olduğu için çok önemli ve çok zordur. Ama bunu işin içinde olmayan kişiler ve belli bir olgunluğa erişmemiş kişiler zor anlarlar ya da kendilerine danışanları büyük zorlukların içine soktuklarında durumun önemini fark ederler, ama bazen iş işten geçmiş olabilir.

İşin bir diğer yanı yukarıda da belirttiğim gibi hipnoz bir terapi yöntemidir. Bir insanın “Ben hipnoz olmaya gitmeliyim.” ya da “Hipnoz yapan birini bulmalıyım.” diye konuya yaklaşması sakıncalar doğurur. Bunun yerine psikolojik ya da psikiyatrik bir sorunla karşılaşıldığında, tıbbın her dalında olduğu gibi, “İşini iyi yapan, ehil birisini bulmalıyım ve gitmeliyim.” diye konuya yaklaşılırsa hasta için daha yararlı olacaktır. Çünkü kişinin rahatsızlığında hangi yöntemin daha iyi tedavi edeceğine doktor karar verir. Nasıl bir diş hekimine gidildiğinde bir yöntem önerilerek gidilmiyorsa, “Bana kanal tedavisi yapılsın istiyorum.” denemiyorsa, buna hekim karar veriyorsa aynı şey hipnoz için de geçerlidir. Bir yöntem olarak hipnozun kullanılıp kullanılmayacağına psikiyatrist karar verir. Ama her zaman, hastanın kendisine uygulanabilecek tedavi yöntemleri hakkında bilgi alma ve tercih yapma hakkı vardır, hastanın onay vermediği bir tedavi yöntemi hastaya dayatılamaz.