• ÖNCE ÇOCUKLARIMIZ

  • ÖNCE KADINLARIMIZ

  • ÖNCE AİLELERİMİZ

  • ÖNCE GENÇLERİMİZ

  • ÖNCE YAŞLILARIMIZ

GÜVEN TEMELDİR

GÜVEN TEMELDİR

Temel güven, temel ilişki olan anne-bebek ilişkisinde oluşur, baba-bebek ve aile ilişkisi içinde pekişir. Bebek, her sıkıntısını annesinin gidereceğine güvenir. Annenin onu unutmaması ve yalnızca kucağında değil aklında da taşıması bebeğe “annem beni unutmaz” yargısını kazandırır. Annenin, bebeğin ihtiyaçlarını sezerek ve anlayarak gidermesiyle bu yargı bebeğin var oluşunu anlamlı kılar. İhtiyaçları ve istekleri giderilen bir bebek “ben varım” hissine kavuşur. Böylelikle anne-babasına ve kendisine güvenebilir. Bebek büyüdükçe anne-baba tedrici olarak geri çekilerek bebeğin gelişimini destekler. Böylelikle çocuk kendi başına yaşamayı, ilişki kurmayı ve sorunlarını çözmeyi öğrenir. Diğer yandan gerek duyduğunda anne-babasının arkasında olduğunu bilir. Yaşamın ilk yıllarında oluşamayan ya da zedelenen temel güven duygusunun onarılması ve geliştirilmesi güçtür.

Sağlıklı bir ruhsal gelişim sürecinde birey kendisini tanır. Kişinin kendisini bilmesi, kendine güvenini belirler. Böylelikle çevresini tanımasını ve çevresine güvenmesini kolaylaştırır. Böyle bireylerin ilişkilerindeki sorunları daha çabuk algıladığı ve daha çabuk çözdüğü saptanmıştır. Özgüven ile karşıya duyulan güven arasında sıkı bir bağ vardır.

SÜREKLİLİK VE SEVGİ

İlişkilerde güvenin yerleşmesi için sürekliliğe ve sevgiye gerek vardır. Farklı zaman, yer ve durumlarda insan korunduğunu, desteklendiğini ve sevildiğini hissettikçe güven duygusu pekişir. İlişkilerde sevgi ve saygı ifadeleri kavga, tartışma ve kızgınlıkların önüne geçebiliyorsa güven artar. Koruma ve destek, beklenen zamanlarda geldiği kadar beklenmeyen, hiç akla gelmeyen zamanlarda geldiğinde daha da kıymetlenir. Bir ilişkiden neler beklendiğinin açık ve net olması ilişkinin huzurlu sürebilmesini kolaylaştırır. Diğer yandan karşı taraftan sürekli iyilik ve hatasızlık beklemek güvensizlik yaşanacağının habercisidir. Güvenin yıkılması hiç beklenmedik anlarda hiç beklenmedik olumsuz durumlarla kaşılaşılınca ortaya çıkar. Devlet sisteminde yaşanan darbeler gibi beklenmedik olumsuz olaylar da ilişkilerdeki güvene darbeler vurur.

DÜŞMANLIK

Güven karşı taraftan bir tehlike, huzursuzluk ya da hayal kırıklığı yaratacak bir davranış gelmeyeceğine inanılmasıdır. Bu inanışı zedeleyen beklenmedik olayların en ağırı düşmanlık ve saldırı görmektir. Düşmanlık ve saldırganlık, ilişkilerdeki güveni şüpheye ve korkuya dönüştürür. Şüphe ise güvenin verdiği rahatlığı bozar ve kişiyi sürekli bir savunma ve dikkat etme moduna geçirir. Artık olağanlık kaybedilmiş olağanüstü bir hale geçilmiştir.

Ülkemizde ilişkilerdeki bir yaptırım aracı olarak tehdit sık kullanılır. 20 yıl öncesinde ise eğitimimizde bir ceza olarak dayak ile sık karşılaşılırdı. Dayağın ve fiziksel şiddetin getirdiği tehdit bir yaptırım ve disiplini sağlama aracı idi. Günümüzde bunun tüm toplumumuzda azaldığını söyleyemeyiz. Kadın-erkek ilişkilerinde dayak, hatta öldürme tehdidi hala yaygın bir yaptırım aracı. Bir ilişkide böyle bir fiziksel tehdidin varlığı kişilerin özgüvenlerinin ve birbirlerine güvenlerinin ne kadar olmadığını açığa vurur. Psikolojik tehdit ise kendisini, “seni sevmem, bırakırım, vermem, yapmam” gibi ifadelerle gösterir.

SAKİN ANLAR

Bir de hiç bir olumsuzluğun olmadığı, iki insanın ya da bir topluluğun sakin ve huzurlu geçirdiği zamanlar vardır. Böyle anlar farklıdır, bireyselliğe ve özgürlüğe izin veren bir sevgi ve güvenin yaşandığı anlardır. Ne yazık ki böyle zamanları toplum olarak özler hale geldik.

Böyle sakin anlar mutluluk ve huzurun yaşanabilmesi için gereklidir. Güven içinde yaşanabilecek sakin ve olaysız anlar var edilemeden huzur, mutluluk ve eğlence ortaya çıkamaz.

Bazı ebeveynler “didikleyicilik”leri ile çocukların böyle sakin anlar yaşamasını engeller. Böyle ebeveynlerin çocukları kaygılı, mutsuz ve özgüvensiz olur. Ülkemizde olumsuz toplumsal olayların sık sık yaşanması kişilerin ruh dünyalarını didiklemekte ve huzursuzluğu artırmaktadır. Haberlerin kaygı, korku ve şiddet dozunun yüksekliği toplumumuzun bir türlü sakinleşemediğini gösteriyor.

REDDEDİLME

Reddedilmeyeceğini bilmek güven verir. Her insanın tahammül edebileceği bir reddedilme düzeyi vardır. Bu tahammül, olgunlukla ve yokluğa katlanabilme ile bağlantılıdır. Reddedilmenin dozu neler istendiği ile de belirlenir. Karşıdaki kişinin durumu ne kadar iyi anlaşılırsa beklentiler o kadar gerçeğe yaklaşır, reddedilişler azalır.

Reddedilmemek ya da beklenmedik zamanda gelen bir iyilik ve nezaket insanda şükran duygusu yaratır. Şükran duygusu ilişkileri güçlendiren ve güveni artıran en güçlü ögedir.

GEÇMİŞ İLİŞKİLER

Güven zaman içinde gelişirse de bazen insanlar karşılarındaki kişi çok güvendikleri başka bir kişiye benziyorsa zaman geçmesini beklemeden güven duymaya başlarlar. Bazen de güvenden daha çok aranan duygular olabilir; sevgi, ilgi, beğenilme gibi. Eğer kişi karşısından bu duyguları aldığını hissediyorsa güven hissini ihmal edebilir. Bu da sorunlara ve istismarlara neden olur.

SÖZ

Güven, erişkinlerin yaşamında sözel bir ifadedir. “Söz vermek”, “sözüne güvenilir olmak” deyimleri bunu gösterir. İlişkilerde söze güvenememek temel güven eksikliğinin bir işareti olabilir. Sözlere güvenemeyen birisi geçmişinde güveni istismar edilmiş, kandırılmış birisidir. Kimi zaman da insan ilişkilerinde söylenenler ile yapılanlar arasında bir tutarlılık bulamazsa güveni yıkılır. Yalanlar ilişkideki güveni kemirir.

Güven ilişkisinde söz kadar yakınlık da etkilidir. Bir söz verildiğinde ve bir anlaşma yapıldığında iki kişi tokalaşır. Dokunma ve yakınlık sözün tutulacağına dair hissedilen güveni artırır.

Sözler yapılanlarla teyit edilir. Zaman içinde söz ve davranışlar araasındaki tutarlılık kişinin iç dünyası ile dış dünyası arasındaki dengeyi belirler. “içi dışı bir” deyimi sözüne güvenilir bir kişinin taşıdığı tutarlılığı anlatır.

Psikanalistler insanın ruhsal gelişiminde “temel güvenin” yaşamın en başına oluştuğunu saptamışlardır. Temel güven yaşamın başlangıcında kendisini bebeğine adayan ve sevginin en yoğun yaşandığı anne-bebek ilişkisi içinde oluşur. Aynı biçimde insanın tüm yakın ilişkilerinin başlangıcında güven vardır. Güven, bir aile gibi aynı toprakları, aynı dili, aynı geçmişi ve idealleri paylaşan ulusun içinde yaşanabiliyorsa birlik ve beraberlik olan huzurlu bir gelecek beklenebilir. Bugün toplumumuz güvene her zamankinden daha çok muhtaçtır.