• ÖNCE ÇOCUKLARIMIZ

  • ÖNCE KADINLARIMIZ

  • ÖNCE AİLELERİMİZ

  • ÖNCE GENÇLERİMİZ

  • ÖNCE YAŞLILARIMIZ

HAYATIMIZDAKİ ANLAM ARAYIŞI

HAYATIMIZDAKİ ANLAM ARAYIŞI

SADECE BİRİKİM  DEĞİL, AYNI ZAMANDA ANLAM

Anlam arayışı hepimizin içinde var olan bir dürtü; iç istek ve iradeyle dış koşullar bir araya gelerek onu su yüzüne çıkarabilir. "Manevi eşitsizlik artık maddi eşitsizlik kadar büyük, hatta belki de daha büyük bir sorun." İnsanların yaşamaya yetecek her şeyleri var, ancak uğruna yaşayacak hiçbir şeyleri yok; rahat rahat yaşayacak zenginlik var, ancak anlam yok.

Maddi istekten anlama doğru, tarihte daha önce hiç görülmemiş -yüz milyonlarca insanı ilgilendiren- boyutta bir geçiş yaşanıyor. Bu geçiş sonunda çağımızın en temel kültürel gelişimi olarak kabul edilebilir. Anlam, işimizin ve yaşamımızın temel bir özelliği haline geldi. Anlamın peşinden gitmek belli ki hiç de kolay bir iş değil. Ancak anlam arayışına girmek için bireylerin, ailelerin ve işletmelerin yararlanabileceği çok yönlü iki pratik yol var: Maneviyatı ciddiye almaya başlamak ve mutluluğu ciddiye almaya başlamak.

MANEVİYATI CİDDİYE ALMAK

‘’Yaşamımızın bütün amacının mutluluğu aramak olduğuna inanıyorum. Bu açık. İnsan dine inansın ya da inanmasın, insan ister şu dine ister bu dine inansın, hepimiz yaşamda daha iyi bir şeyin peşindeyiz. Bu nedenle, yaşamımızın bütün hareketinin mutluluk yönünde olduğunu düşünüyorum.’’                         
DALAI LAMA

Ünlü moleküller biyolog Eric Lander kalabalıklara bilimin dünyayı anlamanın yollarından sadece biri olduğunu anlattı. Maneviyatın insanlık durumunun temel bir parçası olduğu görüşü birçok farklı alanda giderek daha fazla kabul görüyor; bu her zaman din değil; yaşamın anlamına ve amacına ilişkin daha genel bir ilgi. Gerçekte inanç kapasitemiz beynimizle ilişkili olabilir; bizlerden daha büyük bir şeye olan inanç söz konusu. Bu ilişkinin beynin sağ yarım küresiyle sağlanması ise hiç şaşırtıcı değil.

En azından yaşamlarımızı iyileştirme kapasitesi nedeniyle maneviyatı ciddiye almamız gerekiyor. Çoğumuz maddi gereksinimlerimizi karşılamışken (hatta fazlasıyla karşılamışken) bu, daha da değerli olabilecek bir şey. Örneğin, modern yaşamın kimi sorunları -stres, kalp hastalığı, vb.- ruha başvurarak hafifletilebilir. Duke Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre, düzenli olarak dua eden insanlar etmeyenlere göre ortalama olarak daha düşük kan basıncına sahip. Johns Hopkins’den araştırmacılar, dinsel ibadetlere katılmanın, insanların kalp hastalığından, intihardan ve kimi kanser türlerinden ölme riskini azalttığını saptadılar. Kimi araştırmacılar, yaşamın anlam ve amacına önem veren kadınlarda virüslere ve kimi kanser türlerine karşı koruyucu işlev gören bazı hücre türlerinin daha yüksek düzeylerde bulunduğunu da ortaya koydu. Newsweek’e göre ‘’Amerikalıların yüzde 72’si hekimleriyle inanç üzerine konuşmayı hoş karşılayacaklarını söylüyor.’’ Bu nedenle, kimi doktorlar hastalarının "manevi öykü’’lerini de almaya başladı. Onlara dinde avuntu arayıp aramadıklarını, belli bir inanç topluluğunun bir parçası olup olmadıklarını ve yaşamlarında daha derin bir anlam bulup bulmadıklarını soruyorlar.

Maneviyatı ciddiye almaya başlayan diğer bir alan da iş dünyası. Eğer Kavram Çağı postmateryalist  değerler geliştiriyor ve ‘’anlam isteğimizi’’ derinleştiriyorsa, bu olayın birçoğumuzun uyanık saatlerinin büyük bölümünü geçirdiği yerde kök salması anlamlı. Manevi değerlere söz hakkı tanıyan ve bunları kurumsal hedeflerle paralel hale getiren şirketlerin performans olarak diğerlerini geride bıraktığı da saptandı. Diğer bir deyişle, maneviyatın işyerine girmesine izin vermek, kuruluşları hedeflerinden saptırmıyordu. Çoğunlukla da bu hedeflere ulaşmalarına yardımcı oluyordu.
 
MUTLULUĞU CİDDİYE ALMAK

Akademik psikoloji, geçmişinin büyük bölümünde, mutluluk dışında her şeye odaklandı. Hastalıkları, düzensizlikleri, işlevsel bozuklukları araştırırken insanları tatmin eden, mutlu eden şeyleri çoğu kez hesaba katmadı. Ancak, Seligman 1998’de Amerikan Psikoloji Derneği’nin başına geçince, ruh gemisini yavaş yavaş yeni bir doğrultuda yönlendirmeye başladı. Seligman’a göre,

  • tatmin edici bir işle uğraşmak,
  • olumsuz olayları ve duyguları engellemek,
  • evlenmek ve
  • geniş bir sosyal çevreye sahip olmak

mutluluğa katkıda bulunan şeyler arasında.
Değerbilirlik, bağışlayıcılık ve iyimserlik de önemli. (Araştırmaya göre, daha fazla para kazanmak, fazla eğitim almak ya da güzel bir iklimde yaşamak hiç de önemli değil.) Yaşamınızın belli başlı alanlarında mutluluğa ulaşmak için kendi "güçlü yönlerinizi" (yapmakta başarılı olduğunuz şeyleri) kullanırsınız.

Daniel Pink’in Kavram Çağı’ndan yararlanılmıştır.

Klinik Psikolog Nihan Dikme