• ÖNCE ÇOCUKLARIMIZ

  • ÖNCE KADINLARIMIZ

  • ÖNCE AİLELERİMİZ

  • ÖNCE GENÇLERİMİZ

  • ÖNCE YAŞLILARIMIZ

ZİHNİN PRANGALARI

ZİHNİN PRANGALARI

Bazı insanlar onları tutsak eden prangaların çevrede, ailede, işte, sistemde olduğuna inanır ve tüm enerjisini bunları değiştirmeye adar. Bazıları da değiştiremeyeceğine inanarak çaresizlik içinde bir yaşam sürer. Ama asıl pranga bu inancın kendisidir ve insanın kendi zihnindedir. Çünkü zihnindeki prangayı anlayamayan kişi bu prangaların hizmetine girerek her önüne gelenle mücadele ederken yaşamından ve sahip olduklarından mahrum kalır. Asıl istediğini, sonrasında ne olabileceğini düşünemez. Ne amaçladığını, ne hayal ettiğini bulamaz ve tüm hırsıyla gücü elde etmeye çabalar. Bir ideali, ülküyü, düşünceyi gerçekçi bir biçimde düşünüp planlayamaz, bunu yapmakta ve tasarlamakta zorlanır.

Pranga Olarak Düzen

İnsan, yaşamında belli aşamalardan geçer. İlki doyum bulmak ve bu doyumdan haz almaktır. Bu temeli oluşturabilen ve sürdürebilen insan ikinci aşamada bedensel ritimlerini düzene sokar. Uyku, yemek, tuvalet ihtiyaçları düzene giren kişi dış dünyaya daha kolay yönelir. Kendi düzenini kurabilen insan özerkleşir ve bedeniyle savaşmaz, özgürleşir. Bundan sonra yeni araçları kullanabilmeye başlar ve güçlenirse yeni arzular uyanır ve rekabet etmeye başlar. Bu aşamada, toplumsal düzen ve aile içindeki düzen, aşağılayıcı bir ton taşımıyorsa kişi ahlaklı, dürüst ve nazik bir biçimde rekabet etmeyi öğrenir. Böylelikle sistem onun için pranga değil üzerinde yükseldiği bir temel işlevi görür.

Fakat çocukluklarında, aile içinde ağır travmalar yaşamış kişiler için sistem ve düzen olumsuz, aşağılayıcı, engelleyici bir anlam kazanabilir. Aile içi ensest ya da aile içi şiddet yaşamak, bunlara tanık olmak böyle durumlardandır. Ailenin ağır kayıplar yaşaması ve aile düzeninin çökmesi de kaderin bir cezası olarak algılanabilir. Anne-babası tarafından ağır cezalara, şiddete maruz kalan çocuklar kendilerine birkaç yol belirlerler. Bir tanesi sinmektir. Sindirilmiş çocuk sessizleşir ve içine kapanır. Ama sinmesi öfkesinin yok olduğu anlamına gelmez. Bir diğeri çatışmaktır. Bazı çocuklar, dayak arsızı haline gelerek ceza görmekten haz almaya başlarlar. Kendilerini ceza görecekleri, mağdur olacakları durumlara sokarak cezalandırılırlar. Bundan gurur duyar, keyif alırlar. Bazı insanlar için sınır, ceza aldıkları andır. Böyle insanlar sınırları içselleştirememiştir. Ceza alınacak durumlara kendilerini tekrar tekrar sokarak eski travmalarını yenilerken, bu durumlardan zaferle çıkmanın mücadelesini verirler. Ama sisteme ve sistemin temsilcisi olan babaya duydukları öfke ne yazık ki bu yollarla değişemez.

Düzenin Temsilcisi Olan Baba

Baba, toplumsal düzenin temsilcisidir. Koyduğu kurallarla ailede düzeni, töreyi ve kanunu temsil eder. Babanın sözünün geçmesi; gücüne, erkine ve iktidarına dayanırken, annenin sözünün geçmesi ona duyulan sevgi ve şefkatin gücünden gelir. Anne, gücünün yetmediği yerde kocasına atıfta bulunarak babanın yasa koyuculuğunu onaylar. Eğer baba; aşağılayıcı, zalim, korkutucu bir baba ise anne dayanaksız kalır. Böyle anneler bazen oğullarından güç alırlar ve bu yolla onların erkeksi güçlerini istismar ederler. Bir kadının kocasına değil de oğluna yönelmesi oğlunun zihnini bozar, karıştırır. Çünkü oğlan çocukları babalarıyla kurdukları özdeşim ile yasa ve kanunları özümserler. Annenin oğluna yönelişi erkek çocuğu, özdeşim kuracağı babadan mahrum bırakır. Erkek çocuk kendisini yasa-üstü bir canlı olarak görmeye başlar, uyacağı bir yasaya ihtiyacı olmadığına inanır. Böyle çocuklar, erişkin olduklarında herşeyi yapabileceklerini düşünerek sapkın bir “haklılık” ve “sınırsızlık” hissedebilirler. Bunların bazıları toplulukları arkasında sürüklemenin yollarını bulur. Büyük toplulukları, haklarını savunma ve intikamlarını alma iddiası ile kandırarak onların olmayacak işlere inanmasına, başlarını belaya sokacak durumlara girmesine, yasal düzenlerinin bozulmasına neden olurlar. Böyle liderler, toplulukların haksızlığa uğramışlık duygularını ve bu durumların yarattığı öfkeyi kullanırlar. Tarihte böyle sahte kahramanlar, özellikle diktatörler ve tiranlar arasından çıkmıştır. Evin kuralları çocuğun evde eşkiya olmasını, toplumsal yasa ise liderlerin tiranlaşmasını engeller.

Zihinsel Kölelik

Zihin, bedenin bir parçasıdır ve biyolojik temellidir. Biyolojinin kanunlarına uymak ve onları yönetip yönlendirmek zorundadır. Açlık, uyku, cinsellik, saldırganlık, adet görmek gibi bedene ait süreçler zihinde yorumlanır ve buna göre kişisel tavırlar belirlenir. Örneğin açlık açısından ele alırsak yoksul birisi için pranga açlık ve yoksulluk yaşamak olacaktır. Bazen çocuklukta yaşanan fiziksel ve ruhsal yoksunluklar da ruhu yoksullaştırır. Yıllar içinde kişi varlıklı hale gelse bile içsel yoksulluğu sürer, açlık ve yoksulluğun içsel prangaları kırılamayabilir. Bu prangalar kuşaktan kuşağa aktarılabilir. Anne-babalar, kendi prangalarını, önyargılarını, bakış açılarını çocuklarına aktarırlar. Bunu bazen bilinçli bazen bilinçsizce yaparlar. Çocuk doğduğundan itibaren bunlara maruz kaldığı için aktarılanlar çocuğun zihnine kazınır. Eğer anne-babanın katı ve cezalandırıcı bir zihni varsa çocuk için aile, sistem, düzen; katı ve cezalandırıcı olarak algılanabilir. Böyle çocuklar büyüdüklerinde her türlü sistemi cezalandırıcı ve sınırlayıcı olarak algılayıp sistemleri bozmak, yıkmak, değiştirmeye çalışmak için uğraşabilirler. Bazıları da bir sistemin içine girdiklerini hissettiklerinde katlanılamaz korkular yaşayarak sistemin dışına çıkmanın yollarını ararlar.

Tekrar Tekrar Yaşamanın Prangaları

Eğer kişinin iç dünyasında benimsedikleri, yeni ilişkiler kurmasını, yeni bilgileri yorumlayarak kendi bakış açısını oluştumasını ve düşünmesini engelleyecek bir biçim alıyorsa sürekli tekrarlar ortaya çıkar. Kişi; çevresindeki insanlar, yaşadığı ortam, kültür, sosyoekonomik şartlar değişse bile farklı malzemelerle hep aynı sahneyi kurar ve aynı rolü oynar. Eğer siz de geçmişinizi ve yaşamınızda tekrar eden durumları düşünürseniz benzerlikleri görebilirsiniz. Bu benzerlikler ne kadar bilinçli olarak fark edilirse o kadar değiştirilebilir ve farklılaşabilir. Kişi ne kadar bunların farkında değilse aynı sorunları yaşamaya, rutin bir tekrarın içinde var olmaya o kadar uzun süre devam eder. Toplumlar da benzer tekrarları yaşadığından tarih tekerrürden ibarettir. Ve asıl pranga insanların ve toplumların zihnindedir.